Sagalassos Antik Kenti’ne doğru yola çıktık. Burdur çevresine hâkim, müthiş bir manzara eşliğinde tırmandığımız karayolunun sonunda kente ulaştık. Hayli özem gösterilmiş, düzenli ve temiz bir giriş bölümünü takiben ayak bastığımız alan hemen etkiledi bizleri. Öncelikle herhalde konumunun da avantajıyla iyi korunmuş bir ören yeri ama arkeologların ve emeği geçenlerin haklarını da verelim. Ulu bir dağ sırasının yamaçlarında, ovayı dinlikle ve usulca seyretmeye devam eden muhteşem konumdaki şehrin yapıları, kıymetli anıtları özenle ve dikkatli şekilde tekrar gün yüzüne çıkartılmış, orijinal konumuna sadık şekilde yerleştirilmiş. Etkileyici sütunlar, kolonlar, yollar, alanlar. Hele ki alt bölümde o dönem şehir ana giriş kapısına bağlı cadde, iki yanındaki sütunlar ve ufak dükkanlar, Zamanının zenginliğini, kültürünü, seçkin yaşam standartlarını yansıtan çeşmeleri, tanrı ve tanrıçalara adanmış tapınak ve sunakları, dönemini aşan ve bugün bile örnek olabilecek tasarım ve yerleşime sahip çok katlı konuk evleri, şehrin ana toplanma alanındaki muhteşem çeşmeleri (halen gürül gürül sular akmakta), harika bir restorasyon ile ihtişamı anlamamızı ve yaşamamızı sağlayan bu alanın yanlarındaki kuleler, hemen üst bölümde, şehrin zenginlerinin yaşadıkları teras evler, kazı ve kurtarma çalışması devam eden (bu sebeple de üzeri kapatılmış) mozaikli ev, daha üst kısımda ve ovaya olduğu kadar şehre de hakim tiyatrosu, nekropolü ile son derece etkileyici, hayran bırakan bir kent Sagalassos.

Sagalassos Antik Kenti kalıntılarından yeniden doğmakta, çok planlı düzgün çalışılmış emeği geçenlere teşekkür ediyorum. 2000 yıldır hala akan su kaç medeniyete hayat vermiş.