Bu pansiyona varmadan önce basit olabileceğini biliyorduk, ama orada başımıza gelenleri beklemiyorduk. Herhalde odalar yakınlarda hiç onarımdan geçmemişti ve ensuite oda sözü verilmiş olmasına rağmen, bize verilen odalar ensuite değildi. Zemin çıplak, basit beton; kapılar zemine kadar ulaşmıyor ve o kadar ince ki kapının ardındaki her şeyi duyabiliyorsunuz. Bunu söylerken, komşularınızın yaptığı her şeyi kastediyorum! Kirli banyoda havlu yoktu ve nerdeyse hiç tuvalet kağıdı yoktu. Cami tuvaletlerinin önünde oturan adama, Otel sahibi Osman Bey'in nerede olduğunu sormak için, dışarı çıkarak, cami tuvaletlerinin önünden geçmemiz gerekiyordu. İkinci gün, plajdan geri döndüğümüzde sıcak su yoktu. Osman'ı bulduğumuzda sarhoştu ve bize ilçede suların olmadığına ilişkin birkaç hikaye anlattı. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde söyledikleri yalan çıktı. Oda için vermiş olduğumuz parayı geri ödemeyi reddetti ve bize beklememiz gerektiğini söylemekten başka bir çözüm sunmadı. Su deposunun tekrar dolması gereken süre olarak bize söylemiş olduğu bir saat, caminin su kaynağından bir hortumla su çektiği bir sonraki gün öğlene dek sürdü. Bu da artık İstanbul'a dönmek üzere olduğumuz için pek işimize yaramadı. İğrenç konaklamanın üstüne, Kıyıköy'ün kendisi de bir çöplük. Etrafta bir sürü harabe, yıkık dökük bina var. Atatürk Parkı'ndaki çay bahçesi tatmış olduğum en kötü çayı servis ediyor. Orada çöp bidonları olmasına rağmen, plaj çöplerle kaplı. Plaja öğleden sonra geç saatlerde ve sonrasında tekrardan sabahtan gittik ve kumlarda aynı çöpleri gördük. Sizi oraya gitmekten alıkoymak için daha fazla ısrarcı olamam.
0
0
1
0
1