Önce güleryüzlü ve samimi ekibi karşılar seni. Sonra kalışın süresince bu güzel ekibin sana en iyi Surf Inn deneyimini yaşatmak için gece gündüz canla başla koşturduğuna, bir dediğini iki etmemeye özen gösterdiklerine şahit olur, “ne güzel insanlar var” dersin.
Surf Inn’de günler çok güzel geçer. İster hasır bir şemsiyenin altında, kumda veya rahat bir şezlongda, bir elinde kahven, bir elinde kitabın, kulağında müziğin (ya da Surf Inn Cafe’den gelen müzikler) bazen camgöbeği bazen parlak mavi ama hep içilesi gibi görünen denizi, upuzun ufuk çizgisini ve kumdan kaleler yaparken çok eğlenen küçük çocukları seyredip bütün gün miskinliğin tadını çıkarırsın; istersen sol taraftaki plajda kite surf veya wind surf yapıp uçuş uçuş uçar, istersen de sağ taraftaki plajda dalış yapıp sualtında balıklarla dans edersin. Acıkırsan enfes hamburgerler, pizzalar, tostlar, salatalar, susarsan buz gibi frappeler, biralar, soğuk içecekler Cafe’de seni bekler.
Surf Inn’de günbatımı ayrı güzeldir. Şezlonglar boşalır. Ortalık sakinleşir. Sen pembeli morlu renklere bürünen denize girerken akşam hazırlıkları başlar. Tahta masalar deniz kenarına taşınır. Mavi beyaz örtüler özenle üstlerine serilir. Fondaki müzik bazen Zeki Müren, bazen Haris Alexiou, bazen Cesária Evora’dır. Bazen yılbaşı ışıklarının, bazen eski usul gaz lambalarının, bazen de sadece ayın ve yıldızların aydınlattığı masalarda nefis mezelerin, mangalda pişmiş enfes balığın ya da etin eşliğinde rakılar tokuşturulur. Dalgaların sesine bir kez daha hayran olur, gökyüzünde yıldızlar kaydıkça çocuk gibi heyecanlanır, dilek tutarsın.
Surf Inn’de gece çok dinlendiricidir. Kumsaldan odana/çadırına doğru ilerleyip türlü türlü yılbaşı ışıkları ile süslenmiş karavanların aralarından geçerken karavanlarının önünde oturmuş gecenin dinginliğinin tadını çıkaran diğer misafirlere ve gökyüzünde biraz sonra üzerine düşecekmiş gibi duran yıldızlara iyi geceler dilersin. Sade ama konforlu odanda ya da çadırında tertemiz çarşaflara, yumuşak yastıklara kendini rahatça bırakıverir, cırcır böceklerinin senfonisi eşliğinde, mis gibi Ada havasını soluyarak mışıl mışıl uyur, sabah dinlenmiş kalkarsın. Yan çadırda kalanlara günaydın dersin, karşı karavanın tatlı köpekleri Rush ve Tarçın’ı sevdikten sonra ister kahvaltı öncesi ister sonrası cup diye denize atarsın kendini.
Kalbinin bir kısmını orada bırakıp, ilk fırsatta tekrar gelmek üzere, arkandan seni el sallayarak uğurlayan ekibe sen de içtenlikle ve minnetle el sallarsın.
Tekrar görüşmek üzere...