Cenevre Gölünün sahilleri binlerce yıldır ziyaretçileri ve istilâcıları kendine çekmektedir. Neşeli şehir Cenevre gölünün batı yakasında yer alır, karlarla kaplı yüksek zirveleri şehrin her yanını muhteşem bir manzarayla kaplar. Şehir yürüyerek dolaşmak için mükemmeldir; daha fazla yeri keşfetmek için ise bir bisiklet kiralayın. Herhangi bir gezi planının başında mutlaka Cenevre’nin göl tarafı yer almalı ve buradaki ünlü su fıskiyesi ziyaret edilmeli, İngiliz Bahçesi’ndeki Çiçek Saat, Aziz Peter Katedrali, Reform Duvarı, Place Neuve ve Birleşmiş Milletler’in kurulduğu yer görülmelidir.

Yüzyıllar boyunca bu kıymetli kara parçasına pek çok kültür kendi damgasını vurmuştur. Günümüzde, bu etkileri, İstanbul’un mahallelerini birinci elden keşfederek deneyimleyebilirsiniz. Sultanahmet’teki kutsal yerleri, Beyoğlu’nun 19. yüzyıl şıklığını, Nişantaşı’nın lüks modasını, Kadıköy’ün coşkulu kafe ahalisini ve Beşiktaş’ın futbol aşığı sokaklarını gördüğünüzde, gezginlerin neden “İstanbul tek bir şehir değil, bir şehrin içinde pek çok şehirdir” dediklerini çok daha kolay anlarsınız.

Lagos’un 14. yüzyıldan kalma duvarlarında, kalesinden Ortaçağ’da inşa edilmiş São João Hermitay’a 17. yüzyılda inşa edilmiş São Sebastião gibi resmedilmeye değer kiliselerine kadar zengin ve güzel bir tarih yatar. Fakat bunlar sadece birer başlangıç. İnsanlar buraya yarım düzineden fazla güzel plaja sahip kıyılar için, yani ana yemek için geliyor. Sakin kumsallara sahip koylar, dik yamaçlar arasına sıkışmış. 2,5 mil uzunluğundaki Meia Praia plajı ise akla gelebilecek her tür su sporunun yapılabildiği bir alan. Ve tabii karnınızı doyurduğunuzda da Algarve bölgesinin en iyi gece hayatının yer aldığı yerde günün herhangi bir saatinde yediklerinizi sindirebilirsiniz.