Türkiye’nin merkezinin güneyinde, Ankara’nın güneydoğusunda bulunan ay manzaralı bölge Kapadokya, peri bacaları adı verilen eşsiz jeolojik oluşumları ile ünlüdür. Büyük, koni biçimindeki oluşumlar, çevredeki yumuşak volkan tüflerinin erozyona uğramasıyla zaman içinde oluşmuştur. Geçmiş kültürler, bu oluşumları ev ve kale (Üçhisar Kalesi gibi) olarak kullanmak üzere şekillendirmiş ve hatta Kaymaklı ve Derinkuyu gibi tamamı yer altında olan şehirler de ilk dönem Hristiyanları tarafından saklanma yeri olarak kullanılmıştır. Kayseri civarı, bu bölgeye geçiş kapısı gibidir.

Visakhapatnam, gerçekten plaj aşığından kültür avcısına dek her tip ziyaretçiye sunacak bir şeye sahiptir. Hindistan’ın güneydoğusundaki bu liman kentinde sekiz plaj, tepelerde parklar, bir doğa koruma alanı, mağaralar, vahşi yaşamı koruma alanları, tapınaklar, kutsal Budist anıtları ve büyüleyici bir denizaltı müzesi vardır. Araku Vadisi’ndeki hoş kokulu kahve plantasyonlarına yapılan günlük gezilere katılın.

Gondolları, kanalları, muhteşem restoranları ve unutulmaz romantik ortamlarıyla Venedik kesinlikle gidilmesi gereken yerler listenizde yer alacak bir şehirdir. Sahildeki konaklar, saraylar ve kiliseler Grand Canal'daki gezintinizde size adeta bir yağlı boya resmin içinde dolaşıyormuşsunuz hissini verir. Venedik'i gerçekten yaşamak için operaya veya klasik müzik konserine gitmeli, ağır ağır taze hamur işlerinden yemeli ve bir sanat galerisinin sergi salonlarında dolanmalısınız. Piazza San Marco'daki kaliteli ürünler satan mağazaları görünce, etiket meraklılarının ağızları sulanacaktır.

Elbe Nehri’nin güzel kıyılarında yer alan Alman kenti Dresden, ormanlarla, bahçelerle ve parklarla dolu yemyeşil bir yerdir. Şehir kültürel ve sanatsal tarih açısından zengindir; büyük opera bestecisi Wilhelm Wagner 1800’lerde bir dizi eserini burada tanıttı ve bugün, bağımsız bir hafif opera şirketi klasik sanat türünü modern ve taze tutmayı başarıyor. Sanat meraklıları Gemäldegalerie Alte Meister ve Grünes Gewölbe müzelerine bayılacaklar ve şehrin genel görünümünde yansıtılan karışık stiller karşısında mimari düşkünlerinin ağızlarının suyu akacak.

Trenle Londra’dan sadece iki saat uzaklıkta bulunan York, antik duvarlarının içinde 1900 yıllık bir tarihi barındırır. 71 yılında Romalılar tarafından inşa edilen şehir 866’da ise Vikingler tarafından ele geçirilmiş. Romalıların ve Vikinglerin arkalarında neler bıraktığına bakmak içinse (ayrılırken yanlarına pek bir şey almamışa benziyorlar) Yorkshire Müzesi ve Bahçeleri’ni ziyaret etmeyi unutmayın. Oradan da şehrin son 400 yılına ayrıntılı olarak bakmak için York Şatosu Müzesi’ne geçin. Ve evet, müzelerde hediye dükkanları da var.