Geleneğin ve popüler kültürün iç içe geçtiği Tokyo’da, antik tapınaklarda ölçülü bir şekilde gezindikten sonra bir karaoke barda rock müzik yapabilirsiniz. Toyosu Pazarı'ndaki canlı balık haline gitmek için gün doğmadan kalkın, daha sonra Sumida Nehri kıyısı boyunca sıralanan kiraz ağaçlarının altında yürüyerek dinçleşin. Muhteşem İmparatorluk Sarayı Doğu Bahçeleri’nde biraz vakit geçirin, ardından Edo-Tokyo Müzesi'nde Japon tarihiyle ilgili bilgilerinizi tazeleyin. Midenizin alabildiği kadar sushi, udon eriştesi ve wagashi (Japon tatlısı) yemeyi de ihmal etmeyin.

Başka nerede tırmanmak için açelyalarla çerçevelenmiş bir yanardağı, kadınlardan oluşan derin su dalgıçlarının kardeşliğini ve üzerinde dilek dileyebileceğiniz antik taş heykelleri bulabilirsiniz? Jeju Adası. Yeni evlilerin (ve Kore dizilerinin hayranlarının) favorisi olan bu popüler dinlenme yeri, aynı zamanda kilometrelerce uzunluktaki altın rengi kumsallara, dolambaçlı sahil yollarına ve bölgenin en büyük su parkı olan Jeju Waterworld’e ev sahipliği yapar. Hayalini kurduğunuz şey ne olursa olsun, kesin olan bir şey var: Adayı gezerek geçirilen bir gün, adanın lezzetli çiğ deniz ürünlerinin ve meşhur mangalda pişirilmiş siyah domuz etinin tadına bakmadan tamamlanmış sayılmaz.