Yüzyıllar boyunca bu kıymetli kara parçasına pek çok kültür kendi damgasını vurmuştur. Günümüzde, bu etkileri, İstanbul’un mahallelerini birinci elden keşfederek deneyimleyebilirsiniz. Sultanahmet’teki kutsal yerleri, Beyoğlu’nun 19. yüzyıl şıklığını, Nişantaşı’nın lüks modasını, Kadıköy’ün coşkulu kafe ahalisini ve Beşiktaş’ın futbol aşığı sokaklarını gördüğünüzde, gezginlerin neden “İstanbul tek bir şehir değil, bir şehrin içinde pek çok şehirdir” dediklerini çok daha kolay anlarsınız.

Büyüklüğü ve nüfusu açısından Berlin’den sonra ikinci olan Hamburg şehri, Avrupa’daki en büyük limanlardan birine ev sahipliği yapmaktadır. Şehir içinde yer alan çok sayıdaki su yolları ve kanallar arasında bir gezinti yapmanız halinde bile şehre neden “Kuzeyin Venediği” dendiğini anlayabilirsiniz. Yerel balık pazarına (Fischmarkt) ve Tüccarlar Bölgesi’ne (göz alıcı kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş binalarıyla fark edilir) uğramayı, nehir kıyısında hoş bir akşam yemeği yemeyi ya da üniversite çevresinde bir gece dışarı çıkmayı unutmayın. Bu arada Reeperbahn’dan da bahsettik mi (kırmızı ışıklı bölge)? Burası, şeyleriyle meşhurdur… kırmızı ışıklarıyla.

Gezginlerin çoğu Tangalle’yi hiç duymamıştır, dolayısıyla bu fırsatı kaçırırlar. Sri Lanka’nın bu mücevher gibi bölgesinde, rüzgârda hafifçe salınan palmiye ağaçlarının altında saatlerce uzanıp dinlenebileceğiniz Goyambokka Plajı gibi adanın en iyi plajlarından bazılarını bulacaksınız. Gerçek bir macera istiyorsanız onu da bulabilirsiniz. Mangrovlarla çevrili Tangalle Lagünü’nde kano gezintisine katılın veya en iyi panoramik manzaraları görmek için Mulkirigala Kaya Tapınağı’na doğru yürüyüşe çıkın. Yemek konusunda da yanlış yapma imkânınız yok. Burası, sahil kenarındaki atıştırmalıklardan Tangalle Pazarı’ndaki yiyecek tezgâhlarına kadar her şeyiyle bambaşka bir dünya.