Katanya yüzyıllar boyunca Yunanlılardan Romalılara, Araplardan Normanlara ve İspanyollara (bunlar sadece birkaçı) kadar birçok imparatorluğa ödül olmuştur. Ancak bu şehrin vatandaşlarının hemen arka bahçelerinde çok daha tehlikeli bir düşmanları var: 1693’de depremler ve püsküren lavla şehri yıkan, Avrupa’nın en büyük ve en aktif yanardağı olan Etna Dağı. Yanardağın püskürmesinin ardından yapılan barok tarzı binalara yakından baktığınızda lavın ne kadar yaratıcı bir şekilde kullanıldığını göreceksiniz.

Volkanik bir dağ olan Etna ile İyon Denizi, Sicilya’nın efsanevi tatil kasabası olan Taormina için sinemaya yaraşır bir arkaplan sunmaktadır. Birbirinin içine geçmiş ortaçağ sokakları ve ikinci yüzyıldan kalma Yunan tiyatrosu, D.H. Lawrence ve Truman Capote’ye yazılarında ilham veren şehrin romantik havasına katkıda bulunur. Muhteşem manzarayı seyretmek için isterseniz sahile teleferikle inebilir ya da St. Joseph kilisesinin ardındaki yolu tırmanabilirsiniz.

Akdeniz’in en büyük adası, Messina Boğazı ile ana karadan ayrılmaktadır. Dağlık bir bölge olan Sicilya Sahili ve küçük adalar, aralarında Etna, Stromboli ve Vulcano’nun da olduğu yanardağların eteğinde uzanmaktadır. Yunanlar, Romalılar, Normandiya’lılar, Katalanlar, başkent Palermo’da Bizans Sarayları, Gotik Kaleler ve Barok tarzında pek çok yapı ile adada izlerini bırakmıştır. Büyük kasabaların pek çoğunda ilgi çekici müzeler bulunabilir ancak Agrigento’da bulunan Etna ve Helen dönemine ait tapınaklar özellikle görülmesi gereken özel mekanlardır.

Yüzyıllar boyunca bu kıymetli kara parçasına pek çok kültür kendi damgasını vurmuştur. Günümüzde, bu etkileri, İstanbul’un mahallelerini birinci elden keşfederek deneyimleyebilirsiniz. Sultanahmet’teki kutsal yerleri, Beyoğlu’nun 19. yüzyıl şıklığını, Nişantaşı’nın lüks modasını, Kadıköy’ün coşkulu kafe ahalisini ve Beşiktaş’ın futbol aşığı sokaklarını gördüğünüzde, gezginlerin neden “İstanbul tek bir şehir değil, bir şehrin içinde pek çok şehirdir” dediklerini çok daha kolay anlarsınız.

Kuzey-Rhine Westphalia’nın başkenti olan Dusseldorf, Rhine River’ın nehir yatağında bulunan bir ekonomi merkezi. Altstadt, Dusseldorf’un çok çekici bir eski kasabası olmakla kalmıyor, aynı zamanda gece hayatına ev sahipliği yapan Altbier'de, kendine özgü koyu birasından bol miktarda bulmak mümkün. Dusseldorf'lular biralarını ciddiye alıyorlar. Königsallee, Düsseldorf’un ünlü alışveriş caddesi ve birçok pahalı markaya ev sahipliği yapıyor. Kunst Palast Müzesi ise Rhineland’in en iyi sanat koleksiyonlarından birisine sahip.

Labirent gibi sokaklarında pedal çevirmek biraz karışık gelse de Amsterdam gerçek bir bisiklet şehridir. Siz yürüyerek dolaşın, pişman olmayacaksınız, Jordaan ve Rembrandtplein meydanını keşfederken zarif kanallar harika bir fon oluşturur. İsterseniz Red Light Bölgesi'ne uğrayın; ancak o zaman gerçekten böyle bir yerde bulunduğunuzu anlarsınız. Anne Frank Evi bir gezginin yaşayabileceği en etkileyici deneyimlerden biridir; Van Gogh Müzesi ise heyecan verici bir sanat koleksiyonu barındırır.

Çok çeşitli deniz yaşamı ve yüzlerce Kızıl Deniz mercan resifi bölgesi nedeniyle, Sharm El Sheikh dalış meraklıları ve çevreci turistler için bir çekim noktasıdır. Sina Yarımadası'ndaki bu şehirde turist ekonomisi son bir kaç on yıl içinde oldukça hızlı şekilde büyümüş, bu da birinci sınıf tatil köylerinin ve lüks gece hayatının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ras Mohamed Ulusal Parkı'nın suları çok çeşitli balık türleri ve garip şekilde, çeşitli tuvalet parçalarıyla doludur (1981'de banyo armatürleri taşıyan bir kargo gemisinin fırtına sonucu batması yüzünden).

Maldivlere ait bir dizi ada olan Güney Ari Atolü gerçek bir kaçamak yeridir. Pek çok turist, manta vatozunun ışıklarını ve balina köpek balıklarını seyretmek, ayrıca Atol'deki dört gemi enkazı dalış noktasında dalmak için bu apayrı dünyaya tüplü dalış yapmak üzere buraya gelmektedir. Ancak, Güney Ari'nin sunduğu zevkler deniz altı etkinliklerinin çok daha ötesine uzanmaktadır. Sun Island Resort, turistlerin yakınlardaki adaların Maldiv kültürünü keşfetmelerine veya kanolar ve katamaranlarla lagünlerin üzerinde seyrederek günbatımını adeta içlerine çekmelerine olanak verir.

İş arkadaşlarınızın sizi kıskanmasını mı istiyorsunuz? O zaman öylesine oturup konuşuyorken bir anda “Bu yıl tatile Maldivler’e gidiyorum” deyin, özellikle de bu sözü kışın söyleyin. Ya da daha iyisi Maldivlere kimseye bir şey söylemeden gidin ve oradan bir posta kartı atın, üzerine de “Keşke sen de burada olsaydın!’” yazın.