Gondolları, kanalları, muhteşem restoranları ve unutulmaz romantik ortamlarıyla Venedik kesinlikle gidilmesi gereken yerler listenizde yer alacak bir şehirdir. Sahildeki konaklar, saraylar ve kiliseler Grand Canal'daki gezintinizde size adeta bir yağlı boya resmin içinde dolaşıyormuşsunuz hissini verir. Venedik'i gerçekten yaşamak için operaya veya klasik müzik konserine gitmeli, ağır ağır taze hamur işlerinden yemeli ve bir sanat galerisinin sergi salonlarında dolanmalısınız. Piazza San Marco'daki kaliteli ürünler satan mağazaları görünce, etiket meraklılarının ağızları sulanacaktır.

İtalya’nın en fazla ziyaretçi kabul eden bölgelerinden biri olan ve ülkenin kuzey doğusunda bulunan Veneto, 1797 yılında Napolyon işgaline kadar bağımsızlığını korumuştur. Daha sonra Fransız, Avusturya ve İtalyan egemenliğine girmiştir. Avrupa’nın birkaç güzelliği ile çevrili olan (doğuda Adriyatik Denizi, batıda Garda Gölü, Kuzeyde Dolomites ve güneyde Po Nehri) Veneto, Alp’lerden aşağı uzanan ve tarım açısından bereketli vadileri ve Venice, Verona ve Padua gibi önemli şehirleri ile ünlüdür.

Ortaçağ Verona’sı o kadar meşhurdu ki, bu şehrin sadece itibarı bile Shakespeare’in iki oyuna ilham oldu (Romeo ve Julliet ve İki Verona Beyefendisi). Gerçek Capulet ailesiyle bağı çok az olsa da Julliet'in Evi olarak nitelendirilen yer her yıl yarım milyon turisti çekerken bunların birçoğu da ziyaretlerinde balkon sahnesini yeniden canlandırıyorlar. Roma zamanından kalma anfitiyatroyu ve Palazzo Barberi’yi ziyaret etmeyi de unutmayın.

Trentino-Alto Adige, iki eyaletten oluşur. Güneyde İtalyan esintilerinin olduğu Trento (veya Trentino) ve kuzeyde Alman esintilerinin olduğu Alto Adige (Südtirol veya Bolzano-Bozen). Görülmeye değer pek çok kasabanın, kalenin ve tarihi mekanın olduğu bu bölgenin en göze çarpan yönü dağlarıdır. Bunların arasında yıldız gibi parlayan Dolomites Dağıdır. Dış mekan macera tutkunları yılın her döneminde kayak yapabilir, dağa tırmanabilir ve popüler noktaları gezebilir.

Turist kalabalıkları Venedik, Floransa ve Roma’yı doldururken, Bologna bunlara kıyasla, görece sessiz kalıyor. Bu Orta Çağ üniversite kenti büyüleyici, tarihi ve keşfetmek için eğlenceli… ve Bologna'nın yerel mutfağının şehrin adını taşıyan Amerikan salamura etlerinden ışık yılları uzakta olduğunu göreceksiniz.

Bir zamanlar Dağlar Diyarı olarak bilinen ve 10,000 mil kare genişliğindeki Tirol eyaleti, azgın nehirlerin, yemyeşil kırların ve sarp zirvelerin olduğu bir harikalar diyarıdır. Fantastik yürüyüş yolları, Zillertal Alplerinin arasından geçer. Ünlü tatil beldeleri, dağ yamaçlarını süslemektedir. Bunların arasında 1964 ve 1976 Kış Oyunlarına ev sahipliği yapmış Kitzbühel, St.Anton, Ischgl ve Seefeld bulunmaktadır. Başkent Innsbrcuk tam bir Orta Çağ mücevheridir. Güçlü bir Tirol kimliğine sahiptir: Bu bölgeye özgü deri pantolon ve tüylü şapkaları görünce sakın şaşırmayın.

Heybetli Avusturya Alpleri, ülke boyunca uzanmaktadır. Avrupa’nın en büyük ulusal parkı olan Hohe Tauern içinde buzla kaplı nefes kesici vadiler, yeşil çalılıklar ve alüvyon birikintileri bulunmaktadır. Heyecan verici Salzburg, Innsbruck ve Tirol bölgeleri, Avusturya’nın en yüksek zirvesi Gross Glockner ve dünyanın en iyi kış ve yaz sporları pistine ev sahipliği yapan, özellikle kayakçıların ve yürüyüşçülerin tercih ettiği Avusturya Alpleri, açık hava aktivitelerini sevenler için cennet gibidir.

Viyana'da kahve evi sadece bir ikinci adres değil aynı zamanda bir kurumdur. Bir hamur işi ve sert bir espresso ile gazeteye dalmak; UNESCO'ya göre resmi olarak Viyana kültürüne ait bir meşgaledir. Sachertorte'de rehbersiz bir tura çıkarak, İmparatorluk Sarayı, Devlet Opera Binası, Kirche am Steinhof veya Kunsthistorisches Müzesi gibi şehrin şaşırtıcı geleneksel, Ayrılıkçı ve modern mimarisini görün; gösterişli geometri konusunda örnekler yaşayacaksınız.

Yüzyıllar boyunca bu kıymetli kara parçasına pek çok kültür kendi damgasını vurmuştur. Günümüzde, bu etkileri, İstanbul’un mahallelerini birinci elden keşfederek deneyimleyebilirsiniz. Sultanahmet’teki kutsal yerleri, Beyoğlu’nun 19. yüzyıl şıklığını, Nişantaşı’nın lüks modasını, Kadıköy’ün coşkulu kafe ahalisini ve Beşiktaş’ın futbol aşığı sokaklarını gördüğünüzde, gezginlerin neden “İstanbul tek bir şehir değil, bir şehrin içinde pek çok şehirdir” dediklerini çok daha kolay anlarsınız.

Tenerife'nin güney batı ucunda bulunan Playa de las Americas, 1960'lı yıllarda inşa edilen canlı ve hareketli bir tatil bölgesidir. Bugün, İngiliz restoranları, barlar, oteller ve Kuzey Avrupalı turistler ile dolup taşmaktadır. Beyaz kumları, güneş delisi kalabalıkları kendine çekerken, yakında bulunan El Medano ise rüzgar sörfü yapmak isteyenlerin tercihidir. Görülmesi gerekenler arasında, yelken, golf ve tiyatro şovları bulunmaktadır; ancak gece boyu eğlence için buraya akın eden genç turistlerin kalabalığı için gözde mekan Veronica’s Strip’teki gece hayatıdır.